BOMBA PATLADI!
(Bu yazı daha önce Hurriyet Aile'de yayınlanmıştır.)
Tak tak....
"Kim o?"
"Benim ben , kanser!"
İşte böyle basit bir şekilde çaldı benim kapımı da bu kanser. Bir gün, aniden, herkesi şok eden bir şekilde. Donduk kaldık.
Jinekoloğum "bir sonraki aya kadar sıcak su ve sabun ile masaj yap geçmez ise ultrasonla bakarız"deyince, nasılda derin bir "oohhhhh" çekmiştim. Ve kızmıştım kendime. "Ne karamsar bir kadınsın be Özlem! Yine durduk yerde ne hikayeler yazdın kendi kendine. Al işte bak ne dedi doktor! Sen yine kendi kendini yemekle bitirdin!".....
Aslında bunu demeyi, böyle devam etmeyi ne çok isterdim biliyor musun sevgili okur:((
Derken bir ay sonraki elle muayenede, kitlenin fındık büyüklüğünden ceviz büyüklüğüne ulaştığını ve sertleştiğini görerek paniğe kapıldım ve utanarak ta olsa genel cerrah olan kayınpederime, kimseler duymadan "benim göğsümde bir kitle var!" dedim.
"Derhal ultrason ve mamogram istiyorum hemen!" dedi. Korktum ve soluğu bir genel cerrahın kapısında buldum.
Hani derler ya bazı zor anlarda "zaman geçmek bilmiyor"; işte öylesi bir anı yaşadım ben de genel cerrahın odasında. Saliseler bile geçmedi, oda daraldıkça daraldı, duvarlar hareketlenmeye, eşyalar üzerime yürümeye başladı da, doktor ağzını açıp tek kelime söylemedi muayene sırasında.
"Ultrason odasına geçelim lütfen" deyince, dedim " bir terslik var". Dizlerimin bağı çözülmüş bir durumda ve de tek başımayım. Mehmet evde çocuklarla.
Derken odaya bir doktor daha giriyor, iki doktor kafa kafaya vermiş fısır fısır konuşurken ben seçtiğim kelimelerden bir cümle oluşturmaya çabalıyorum, ama olmuyor, anlamıyorum. "Ne diyor bu doktorlar?".
"Bir de mamografi alalım" deyince ben de ipler kopuyor, başlıyorum ağlamaya. "Biliyorum kötü bir şey var, ne oluyor?" diye sorunca doktor" sakin olun, yapılması gereken rutin kontrolleri yapıyoruz" diyerek beni sakinleştirmeye çabalıyor.
Mamografi de yetmiyor doktora, bizzat kendisi konuşarak ince iğne biyopsisi için randevu alıyor bana. "Şüphelerim var" demekle yetiniyor ve beni Salı günü yapılacak ince iğne biyopsisinin sonucuna göre tekrar görmek istiyor.
O andan sonra ortalık toz duman, gri, yok yok hatta siyah, simsiyah benim için. Hemen Mehmet'i arıyorum, çocukları bir yere bırakıp benim yanıma geliyor ve her zamanki temiz ve pozitif duyguları ile sakin olup, iyi düşünmemi, herşeyin sadece detaylı bir kontrolden ibaret olduğunu, ailemizde böyle bir şey sözkonusu değilken, benim de böyle bir risk taşımayacağımı uzun uzun, tatlı tatlı anlatıyor canım kocam.
(Keşke dedikleri doğru çıksaydı...)
Bir insanın hayatı 5 gün içinde değişir mi?
Evet değişir, benim değişti, olurmuş, oldu da!!
Biyopsi sonrası hala böylesi bir ihtimali düşünmediğimden olsa gerek, daha doğrusu kendime yakıştırmadığımdan, kendimi şımartma ihtiyacı hissediyor, soluğu bir kuyumcuda alıyorum.
Gülmeyin. kadınız biz! Her şer altında bile güzelliğimizi, özeni, bakımı, süsü, püsü düşünürüz.
Çok sıkıntı çektim ya son dört günde, sözde bir şey çıkmayacak ya bu biyopsi sonrasında kendimi ödüllendireyim istedim. Kullanmadığım altınlarımı verip ışıl ışıl parlayan pırlanta bir bilezik aldım kendime. Nasıl mutlu oldum, nasıl şımardım anlatamam. Bu kısacık sevinç anı inanın bana tüm sıkıntılarımı unuturdu çok kısa bir süre için.
Yani neymiş? Kadın her daim kadınmış. Süs,püs, şıklık, güzellik istermiş. (İleride bu konuyu size yine hatırlatacağım. Hastalık bile kadına kendini güzel hissettirmesini unutturmuyor, unutturmamalı da.)
Beşinci gün bomba patladı. Sonuçlar geldi, daha doğrusu gelmiş. Kayınpederim ve Mehmet benden önce öğrenmişler, bana nasıl aktaracaklarınını planını yapıyorlarmış.
Ne planı, hangi plan öyle değil mi?
Kötü haber tez duyulur derler ya hani, duyuldu, daha doğrusu sürekli meşgul çalan telefonlardan anladım ben durumumu.
Kapıma kadar gelmiş kanseri buyur etmek maalesef bana düştü!
20 Mayıs 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder